DİN ve BİLİM’e DÂİR
“Siz pek az düşünüyorsunuz!.. ” (Mü’min/58) Dünden bugüne tarihinin her döneminde sorgulamıştır insan kendisini ve kendisini saran bu evrenin oluşumunu, öncesini, sonrasını... Nerden geldim? Nereye gidiyorum? Ölüm denen bu garip fenomen benim sonum mu yoksa yeni/asıl başlangıç mı? Bu muhteşem tasarım harikulâdeliğine sahip evrenin oluşumu nasıl gerçekleşti? Tüm bunlar birer tesâdüf mü? Yoksa bilinçli, kudretli, irâde sahibi bir yaratıcının eseri mi? Tarihin her evresinde din be bilim disiplinlerinin birbiriyle çeliştiğini söyleyen taraflar olmuşsa da, bilmeyi öngören ‘’Bilim’’in ve düşünmeyi, akletmeyi telkin eden ‘’Din’’in birbiriyle uyum içinde olduğunu savunan gruplar da var olmuştur. Din ve bilimin çeliştiğini savunanların bu yanılgılarının temelini, gerçek bilgiye ulaşmada aklı tek ve mutlak kaynak olarak kabul etmelerinin oluşturduğunu söyleyebiliriz. Aklın mutlak...