Kayıtlar

31 Mart Yerel Seçimleri (Türkiye’de Belediyecilik Anlayışı)

       31  Mart tarihinde ülke genelinde yerel (belediye) seçimler icra edilecek. Her zaman olduğu gibi bu seçim öncesinde de adayların belirlenme süreci ile birlikte partilerin oy potansiyelini artırmak için nüfuz mücadelesine şahit oluyoruz. Bununla birlikte ilkesiz ve omurgasız bir çok kişi de parti sıralarında yer edinmek için binbir kılığa/kimliğe bürünüyor. Seçim sathında belediye bünyesinde istihdam edilebilme gayesiyle; partisini, ideolojisini, değerlerini hiçe sayanları görmek şaşırtıcı değil elbette. Fakat seçimi kazanan başkan adayının ve belediye meclisine girebilme hakkı kazanan kişilerin mevcut belediye çalışanlarından bir kısmının işine son verip kendi yakınlarını/yandaşlarını bu pozisyonlara yerleştirmeleri hiç duymak ve görmek istemediğimiz bir tablo olmasına rağmen her seçim sonrası bu durumla karşılaşıyoruz. Hâliyle her yerel seçim öncesi istisnasız her belediyede, kadrolu olmayan ve lobisi de bulunmayan personeli bir telaş sarıyor. Bu telaş v...

“İnsanın Kavgası Kaderle Değil, Kelimelerle” *(1)

           Analitik düşünme yeteneği kazanamadan bu dünyadan göçüp gitmek nasipsizlik olarak insana yeter diye düşünüyorum. Meselelere, düşüncelere, fikirlere, siyasete ve siyasîlere, militarist değerlere, ideolojilere, olgu ve olaylara son derece sığ bir yaklaşımla eğiliyoruz ve bu sebeple payımıza düşen radikal seviyede fanatiklik ya da radikal düşmanlık oluyor. Mâkul ve itidal üzere olamıyoruz. Neyi benimsediğimizi ya da kökten reddettiğimizi tam olarak bildiğimizi söyleyebilmek de mümkün değil. İnsanlığın çok küçük bir kısmı dışında maalesef geriye kalanı bu durumda. İnsanlığın belki de varoluşundan bu yana bir türlü sağlam temeller ve değerler üzerinde birliktelik kuramaması ve buradan hareketle insanlık yararına adımlar atamaması en basit ifadeyle eleştirel düşünememesinden ileri geliyor. Bireylerin ve toplumların cenderesinde olduğu çıkar ve haz odaklı dünya görüşü, ilişkileri de bu perspektif üzerinden şekillendiriyor. Sonrasında ise kavramlara veri...

SANAT NEDİR? NE DEĞİLDİR?

  “ Sanat, metafiziksel duyumun fiziksel izdüşümüdür.”         Tarihsel akış içerisinde her daim insan düşüncesinde ve yaşamında önemli bir yere sahiptir sanat. Muhtelif doktrin ve ideolojileri benimsemiş kişi veya grupların peşinden gittiği ve kendi dünya görüşü doğrultusunda bir şeyler alıp kattığı bir mecra olarak sanat, bireyi ve toplumları hayata sımsıkı tutunmayı sağlayıcı bir role de sahiptir. Bu yönüyle baktığımızda; farklı ırktan, milletten, görüşten ve dahi dinden bireyleri insanlık ortak paydasında buluşturmak gibi büyük bir misyona sahip olduğunu söyleyebiliriz  sanatın.  İnsan varlığının belki de daha önce hiç olmadığı kadar dağıtıldığı ve kutuplaştırıldığı içinde bulunduğumuz post-modern dönemlerde sanata ve dolayısıyla sanatçıya büyük roller düşüyor. Bu bağlamda, insanlığın mevcut ahvâli itibariyle sanat ve üstlendiği misyon itibariyle sanatçının ürettiği eserler, şahsi çıkar ve kişisel tatmin aracı olmaktan daha öte yüce bir amaca hizme...

BOYKOT BİR HAYSİYET MESELESİDİR

              Tüm dünya 7 Ekim’den bu yana Gazze’de yaşananlara kilitlenmiş durumda. İsrail denen haydut, kan emici devlet, hiçbir düstur ve kâide tanımadan görece dar bir alana sıkışmış takriben iki buçuk milyon insanı her türlü silahı kullanarak adeta biçmeye devam ediyor. Kelimelerin kifayetsiz kaldığı, tüm dünyanın sinir uçlarıyla oynandığı noktada dünya halkları bu mezalime tepki olarak sokaklara dökülmüş durumda. Gerek devlet bazında gerek toplum olarak Avrupa ve okyanus ötesinden söz konusu katliama gelen tepkiler Müslüman dünyayı utandırmaya vesile olmalı. Yaşlı, çocuk ve biçarelerin hiçe sayılarak bombalandığı, kadınların defaatle tecavüze mâruz kaldığı, esirlerin yarı çıplak görüntülerinin İsrail Ordusu tarafından basına sızdırıldığı söz konusu vasatta yaşananları sadece fiziki bir soykırım olarak göremeyiz. Kimlik, kişilik, onur, gurur, din, inanç, kültür, tarih ve haysiyetlere yönelik bir katliamın yapıldığını da eklemeliyiz.  Münferit...

DÜŞÜNCENİN DÜRÜSTLÜĞÜ (İoanna Kuçuradi’ye atfen)

              Günlük hayatımızda, iş ortamında, arkadaş çevresinde hemen hemen bir çok konuda sohbet eder, görüşlerimizi dile getiririz. Herkesin farklı görüşler beyan ettiği zeminde konsensüs noktasında buluşabilmek çoğu zaman mümkün olmuyor. Bu durumun ise duygularımızın tesirinde kalmamız ve böylelikle fikrin/düşüncenin/aklın haklı çıkmasından ziyade “benim” dediğim doğru, “ben” haklıyım diyebilmek yüksek arzusundan ileri geldiğini düşünüyorum. Böylesi bir durumda evvela duyguların uzaklaşmasıyla başlayan ilişkide kopmalar ve toplumsal ayrışmalar düşünce ve fikir olarak da bizleri kutuplaştırıyor. Sonrasında ise son derece keskin gruplara/hiziplere ayrılıyor ve kendi düşünce ve değer yargılarımızı doğru kabul edip karşı tarafı ötekileştiriyoruz ve dahi ötekileştirmekle kalmıyor yok sayıyor, asimile etmeye çalışıyoruz. Burada yapılan temel yanlışın, karşı tarafın düşünce ve söylemlerine eleştiri getirirken buna karşılık gerekçelendirilmiş ve güçlü ar...

Reis(!) ve İsveç El ele NATO’ya

        İsrail’in Gazze ablukasının yaşandığı şu günlerde ülke olarak hükümetten fiili bir yaptırım ve adım bekliyoruz. Sadece ülkemizde değil dünyanın kalburüstü tüm devletlerinde (ABD dahil) söz konusu zulme tepki gösterilirken imparatorluk geçmişi olan Türkiye hassaten İslam dünyasına liderlik etme arzusunda olup buna karşın gerekli duruşu sergileyememektedir. Son olarak MHP Başkanı’nın İsrail’e yirmi dört saat süre tanıması ve sürenin dolması da bir şeyleri değiştirmedi. Bunun yanında Dışişleri Bakanı Fidan’ın açıklamaları da İsrail’e geri adım attırmadı. Bu vasatta müslümanlar olarak Gazze için bireysel ve kollektif duruşu sergilememizin yanında STK’lar ve derneklerin vasıtasıyla hükümete daha fazla baskı uygulamamız gerektiği kanaatindeyim. Bebeklerin birer birer öldüğü ve her an ölebilecekleri endişesiyle, ailelerinin kendilerini bulabilmeleri için daha hayattayken kollarına ve bacaklarına isimlerini yazdıran gençlerden yansıyan görüntüler ortaya çıktıkça daha...

AH KÛDÜS AH!!!

            İslam dünyası olarak sinirlerimizin gerildiği, duygu durumumuzun alt üst olduğu bir süreçten geçiyoruz. İsrail’in on yıllardır mazlum Filistin Halkına yaptığı zulmün belki de en şiddetlisini görüyoruz son günlerde. Çok küçük bir alana tıkıştırılmış iki buçuk üç milyon dolayında Filistinli, üzerine atılan bombalarla yaşam mücadelesi veriyor. Ne gidecek yerleri var ne de kalacakları evleri. Şahsım adına, sosyal medya üzerinden Fiistin’e ilişkin paylaşımları gördükçe 3. dünya savaşı çıksın, haçlı ile hilalin savaşı başlasın diyorum. Bu kadar zulme sessiz kalmaktansa tüm samimiyetimle onurlu bir ölümü tercih ediyorum. Yaşama hakkı tanımadan, yerlerini, yurtlarını boşaltmalarına müsaade etmeden bombalamak ve hattâ kimyasal fosfor bombası kullanmak hangi dinde hangi kitapta yazıyor ki! Bunun insanlıkta bir karşılığı var mıdır? Dünden Bugüne İsrail ve Arz-ı Mevud      Bir asırlık dahi ömrü bulunmayan İsrail devleti 1948’de kurulmuş olup ...